Ela
New member
Tahrik Olmak Ne Demek?
Merhaba dostlar,
Bu gece yine sessizliğin içinde dolanırken, elim kahveme giderken aklıma takılan bir meseleyi sizlerle paylaşmak istedim. Belki siz de yaşamışsınızdır; bir bakış, bir ses tonu, bir anlık yakınlık… İçimizde kıpırdanan o tanıdık his. Hani bazen “tahrik oldum” deriz ya, ama bu sadece bedensel bir tepki midir? Yoksa çok daha derin bir çağrının yankısı mı? İşte bu sorunun peşine düşen küçük bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum sizinle.
---
Bir Akşamüstü: Zeynep ve Mert’in Hikâyesi
Zeynep o gün işten geç çıkmıştı. Şehrin gri sokakları akşamın turuncusuyla yıkanırken, kafasında onlarca düşünce vardı. Yorgundu ama aynı zamanda huzursuzdu. Bir süredir birlikte olduğu Mert’le aralarındaki sessizlik, görünmez bir duvar gibi büyüyordu.
Mert ise aynı saatlerde arabasının direksiyonunda, şehir trafiğine takılmış, çözüm üretmeye çalışıyordu. Zeynep’in son zamanlardaki uzaklığı onu rahatsız ediyordu ama bunu konuşmak yerine “nasıl düzeltebilirim” diye planlar yapıyordu. Mert için duyguların açıklaması değil, çözümü vardı.
Oysa Zeynep çözüm değil, hissedilmek istiyordu. Dokunulmak değil, anlaşılmak…
---
Bir Dokunuşun Anlamı
O akşam buluştuklarında, masanın üzerinde iki kahve, ortada sessiz bir hava vardı. Zeynep, Mert’in yüzüne baktı, onun orada olduğunu biliyordu ama “orada olmadığını” da hissediyordu.
“Sen hiç tahrik oldun mu Mert?” dedi birden, sessizliği delen bir ses tonuyla.
Mert şaşırdı, kaşlarını kaldırdı. “Ne demek bu şimdi?”
Zeynep gülümsedi, biraz hüzünle.
“Ben tahrik olmayı hep yanlış anladığımızı düşünüyorum. İnsan sadece bedeniyle tahrik olmaz. Bazen bir cümleyle olur, bazen bir bakışla. Bazen kalbini ısıtan bir anlayışla…”
Mert derin bir nefes aldı. “Yani diyorsun ki…”
“Yani diyorum ki,” diye sözünü kesti Zeynep, “ben senin beni arzulamanı değil, anlamanı istiyorum. Tahrik dediğin şey, benim bedenimde değil, içimde başlıyor.”
---
Erkeklerin Zihni, Kadınların Kalbi
Mert o anda sustu. Kafasında kelimeler dönüyordu. Onun için “tahrik olmak” hep fiziksel bir tepkiydi; bedensel bir dürtü, kısa süreli bir yoğunluk. Ama Zeynep’in sözleri, o kavramın içini bambaşka bir anlamla doldurmuştu.
Erkekler çoğu zaman bir duyguyu çözmeye, tanımlamaya, kontrol etmeye çalışır. Mert de öyleydi. Ama Zeynep, duyguları çözmekten çok yaşamayı tercih edenlerdendi. O, bir duygunun içinde kaybolmayı severdi; çünkü o kayboluşta kendini bulurdu.
Zeynep’in gözleri doldu. “Bir kadını gerçekten tahrik eden şey, ona güven vermendir Mert. Onu dinlemendir. Bedenine değil, ruhuna dokunmandır.”
---
Sessiz Bir Farkındalık
Mert uzun süre konuşmadı. Sonra yavaşça elini uzatıp Zeynep’in ellerini tuttu.
“Ben seni hep sevdim, ama galiba seni hep yanlış yerden anlamaya çalıştım,” dedi.
Zeynep başını eğdi. “Sevgiyle tahrik arasındaki farkı çoğu insan bilmez. Biri kalbe dokunur, diğeri bedene. Ama ikisi birleştiğinde... işte o zaman gerçekten hissedersin.”
O anda aralarındaki hava değişti. Kahveler soğudu ama elleri birbirini ısıtıyordu. O an Zeynep’in içindeki karanlık biraz aydınlandı. Mert ilk defa onu dinliyordu, çözmeye değil anlamaya çalışarak.
---
Tahrik Olmak: Ruhun Uyanışı
Tahrik olmak sadece bir bedensel çağrı değildir. Ruhun, kalbin ve zihnin aynı anda bir sese cevap vermesidir. Bir kadın için bu, bir güven duygusudur; bir bakışta kendini değerli hissetmektir. Bir erkek içinse bazen bir meydan okuma, bazen de bir teslimiyettir.
Mert o gece eve dönerken kendi kendine düşündü: “Belki de tahrik olmak, birini arzulamak değil, onunla bir bütün olma isteğidir.”
Zeynep ise pencereden şehrin ışıklarına baktı. Gülümsedi. “Belki de sonunda beni anlayacak,” diye fısıldadı kendi kendine.
---
Forumdaşlara Bir Söz
Dostlar, bu hikâyeyi yazarken aslında hepimizin içindeki o karmaşık duygulara dokunmak istedim. “Tahrik olmak” denince akla hemen fiziksel bir şey geliyor ama belki de o, en derin insanî hislerden biri. Birine güvenmek, kendini bırakmak, bir bakışta dünyayı unutmaktır.
Bir erkeğin zihni stratejiyle işler; çözüm arar, plan yapar. Bir kadının kalbi ise hisseder, dinler, bağ kurar. İkisinin buluştuğu yer, işte o noktada gerçek bir “tahrik” başlar. Çünkü o anda beden değil, ruh birbirine dokunur.
Siz ne düşünüyorsunuz forumdaşlar?
Sizce tahrik olmak sadece bir istek mi, yoksa bir ruh uyanışı mı?
Birinin sizi anlaması, dokunmasından daha fazla şey hissettirdi mi hiç?
Söz sizde…
Merhaba dostlar,
Bu gece yine sessizliğin içinde dolanırken, elim kahveme giderken aklıma takılan bir meseleyi sizlerle paylaşmak istedim. Belki siz de yaşamışsınızdır; bir bakış, bir ses tonu, bir anlık yakınlık… İçimizde kıpırdanan o tanıdık his. Hani bazen “tahrik oldum” deriz ya, ama bu sadece bedensel bir tepki midir? Yoksa çok daha derin bir çağrının yankısı mı? İşte bu sorunun peşine düşen küçük bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum sizinle.
---
Bir Akşamüstü: Zeynep ve Mert’in Hikâyesi
Zeynep o gün işten geç çıkmıştı. Şehrin gri sokakları akşamın turuncusuyla yıkanırken, kafasında onlarca düşünce vardı. Yorgundu ama aynı zamanda huzursuzdu. Bir süredir birlikte olduğu Mert’le aralarındaki sessizlik, görünmez bir duvar gibi büyüyordu.
Mert ise aynı saatlerde arabasının direksiyonunda, şehir trafiğine takılmış, çözüm üretmeye çalışıyordu. Zeynep’in son zamanlardaki uzaklığı onu rahatsız ediyordu ama bunu konuşmak yerine “nasıl düzeltebilirim” diye planlar yapıyordu. Mert için duyguların açıklaması değil, çözümü vardı.
Oysa Zeynep çözüm değil, hissedilmek istiyordu. Dokunulmak değil, anlaşılmak…
---
Bir Dokunuşun Anlamı
O akşam buluştuklarında, masanın üzerinde iki kahve, ortada sessiz bir hava vardı. Zeynep, Mert’in yüzüne baktı, onun orada olduğunu biliyordu ama “orada olmadığını” da hissediyordu.
“Sen hiç tahrik oldun mu Mert?” dedi birden, sessizliği delen bir ses tonuyla.
Mert şaşırdı, kaşlarını kaldırdı. “Ne demek bu şimdi?”
Zeynep gülümsedi, biraz hüzünle.
“Ben tahrik olmayı hep yanlış anladığımızı düşünüyorum. İnsan sadece bedeniyle tahrik olmaz. Bazen bir cümleyle olur, bazen bir bakışla. Bazen kalbini ısıtan bir anlayışla…”
Mert derin bir nefes aldı. “Yani diyorsun ki…”
“Yani diyorum ki,” diye sözünü kesti Zeynep, “ben senin beni arzulamanı değil, anlamanı istiyorum. Tahrik dediğin şey, benim bedenimde değil, içimde başlıyor.”
---
Erkeklerin Zihni, Kadınların Kalbi
Mert o anda sustu. Kafasında kelimeler dönüyordu. Onun için “tahrik olmak” hep fiziksel bir tepkiydi; bedensel bir dürtü, kısa süreli bir yoğunluk. Ama Zeynep’in sözleri, o kavramın içini bambaşka bir anlamla doldurmuştu.
Erkekler çoğu zaman bir duyguyu çözmeye, tanımlamaya, kontrol etmeye çalışır. Mert de öyleydi. Ama Zeynep, duyguları çözmekten çok yaşamayı tercih edenlerdendi. O, bir duygunun içinde kaybolmayı severdi; çünkü o kayboluşta kendini bulurdu.
Zeynep’in gözleri doldu. “Bir kadını gerçekten tahrik eden şey, ona güven vermendir Mert. Onu dinlemendir. Bedenine değil, ruhuna dokunmandır.”
---
Sessiz Bir Farkındalık
Mert uzun süre konuşmadı. Sonra yavaşça elini uzatıp Zeynep’in ellerini tuttu.
“Ben seni hep sevdim, ama galiba seni hep yanlış yerden anlamaya çalıştım,” dedi.
Zeynep başını eğdi. “Sevgiyle tahrik arasındaki farkı çoğu insan bilmez. Biri kalbe dokunur, diğeri bedene. Ama ikisi birleştiğinde... işte o zaman gerçekten hissedersin.”
O anda aralarındaki hava değişti. Kahveler soğudu ama elleri birbirini ısıtıyordu. O an Zeynep’in içindeki karanlık biraz aydınlandı. Mert ilk defa onu dinliyordu, çözmeye değil anlamaya çalışarak.
---
Tahrik Olmak: Ruhun Uyanışı
Tahrik olmak sadece bir bedensel çağrı değildir. Ruhun, kalbin ve zihnin aynı anda bir sese cevap vermesidir. Bir kadın için bu, bir güven duygusudur; bir bakışta kendini değerli hissetmektir. Bir erkek içinse bazen bir meydan okuma, bazen de bir teslimiyettir.
Mert o gece eve dönerken kendi kendine düşündü: “Belki de tahrik olmak, birini arzulamak değil, onunla bir bütün olma isteğidir.”
Zeynep ise pencereden şehrin ışıklarına baktı. Gülümsedi. “Belki de sonunda beni anlayacak,” diye fısıldadı kendi kendine.
---
Forumdaşlara Bir Söz
Dostlar, bu hikâyeyi yazarken aslında hepimizin içindeki o karmaşık duygulara dokunmak istedim. “Tahrik olmak” denince akla hemen fiziksel bir şey geliyor ama belki de o, en derin insanî hislerden biri. Birine güvenmek, kendini bırakmak, bir bakışta dünyayı unutmaktır.
Bir erkeğin zihni stratejiyle işler; çözüm arar, plan yapar. Bir kadının kalbi ise hisseder, dinler, bağ kurar. İkisinin buluştuğu yer, işte o noktada gerçek bir “tahrik” başlar. Çünkü o anda beden değil, ruh birbirine dokunur.
Siz ne düşünüyorsunuz forumdaşlar?
Sizce tahrik olmak sadece bir istek mi, yoksa bir ruh uyanışı mı?
Birinin sizi anlaması, dokunmasından daha fazla şey hissettirdi mi hiç?
Söz sizde…